fıkra değil gerçek

bundan yıllar önce oldu bu olay halen devam ediyor milli istihbaratta deşifre olduğundan haberi olmayan muhbirlerle ara sıra konuşuyoruz onlar ne konuşsam bilgi teşkilata gidiyor ertesi gün sabahleyin milli gazete köşe yazarı mehmet şevket eyginin köşesinde olaylar konuşmalarımız analiz ediyor yönlerdirme yapılıyor bizleri için bi çalışma yani amaçaları toplumu eğitilmesi bizler eğitilmesi gerekenler sınıfındayız yani neyse ne zaman muhbirlere dediysem olmadı sonuç yok ben muhbirlere şu mantıkla yanaştım dedimki bu ülkede o kadar eğitilmesi gereken insan var şuça meyilli siyasi olarak çizgiden çıkmış insan varken benim konuşmalarımı duydunuzmu bilgi olarak teşkilata iletiyorsunuz sabahleyin milli gazete köşe yazarı mehmet evket eygi beyin köşesinde niye bu kadar muhatab alma oluyor dedimmmi cevap yok neyse bir ara bana emmiyette bir abi dediki onların yanında konuşma bakalım dedi bende olur ama konuşmasamda gene orda kim konuşuyorsa eşlik etmedim diye gene muhatab alınıyorum dedim o emmiyetteki abinin bir gün dediği aklıma geldi bende deşifre olduğundan haberi olmayan muhbir karşımda duruyordu içimde hiç konuşmayım bari dedim onun yanında hiç konuşmadım ama ayağımı çorap sıkıyordu az bişey kaşıntı tuttu ayagımı az bişey kaşıdım neyse bu bilgi olarak attarılmış sabahleyin mehmet şevket eyginin köşesinde başlık yapmış okuyun aşağıda yazarın ilk yazısıda dikkatimi çekti ilk yazıya ( bakın biraz kaşınmakla ) yetinmez hemen soyunur dökünür diye devam ediyor ben www.konyali-kadir.tr.gg
Mehmed Şevket Eygi
 
 
Bitlere Pirelere Alışmışız Kaşınmıyoruz Bile...
Mehmed Şevket Eygi
18 Ocak 2008 Cuma 00:28

Temiz bir insan bitlenince pirelenince son derece rahatsız olur. Sadece biraz kaşınmakla yetinmez. Hemen soyunur, dökünür; elbise ve çamaşırlarını haşerelerden arındırır. Güzel bir banyo yapar...
Kirli, pasaklı, düşmüş bir insan bitlenip pirelenince (1940'larda Türkiye'de böyle milyonlarca insan vardı maalesef...) bazen hafifçe kaşınır, bazen kaşınmaz bile; bitler, pireler üzerinde cirit atar, kanını emer, o da onlarla birlikte yaşar gider. Bunları kanıksamıştır, arınmaya mecali yoktur.
Toplumumuzda bin türlü pislik, fitne ve fesat, ahlâksızlık, edepsizlik, cins cins kirlilik görülüyor. Biz bunlara alışmış vaziyetteyiz.
Zaman zaman medyada haberler ve yorumlar yayınlanıyor: Okullarda uyuşturucu kullanma yaşı 11'e düştü... Öğrencilerin 10'da biri uyuşturucu kullanıyor... Bu korkunç haberler karşısında gerekli ve yeterli tepkiyi gösteriyor muyuz? Vah vah, tüh tüh deyip geçiştiriyoruz.
Hangi şehirde olduğunu unuttum, bir yerdeki tapu dairesi kapanmış. Sebebi mi? Ne siz sorun ne ben söyleyim... Bütün memurları rüşvetten tutuklanmış. Memur kalmayınca da tapu ve kadastro işlemleri durmuş. Bizim bu facia karşısında tutumumuz ne oldu. He he he... Dedik ve işi bitirdik.
Bir çete yakalanmış. Çetenin başı bir karıyla seks yaparken oğlu da kamerayla kaydetmiş... Babasının oğlu... Büyüyünce genelevler imparatoru olur... Bu rezalet karşısında bizim reaksiyonumuz?.. "Bu kadarı da olmaz... Ha ho hi..."
Bir yerde bir milyar liralık naylon (sahte) fatura çetesi enselenmiş... Çelebi bizde böyle şeyler olur... Hah hah hah... Kah kah kah...
Yakın tarihimizi düşünüyorum. Hani şu Türkiye'yi ısıtmak için Rusya'dan çok pahalıya alınan bir doğalgaz işi vardı, "Mavi Akım" mı ne diyorlardı. Bu millet bu Mavi Akım'ı protesto etti mi?
Başbakanlığı sırasında Tansu Çiller'i İstanbul'a, İTO'nun başarılı işadamlarına (ve kadınlarına) ödül verme törenine çağırmışlardı. Çiller bu davete icabet etmedi. Çünkü ödül alacaklar içinde, vergi rekortmeni çok sayın Madam Matild Manokyan bulunuyordu. Saygıdeğer Madam ne iş yapıyordu biliyorsunuz... Genelevler imparatoriçesiydi. Edebiyatçılığı da vardı: Akrostişli Ata şiirleri yazardı... Çiller o törene katılmadı ama başka bir başbakan katıldı.
Ve bu toplum ne madama resmen ödül verilmesini, ne de Türkiye başbakanının bu törene katılmasını protesto etti. Öyle ya vergilendirilmiş kazanç kutsaldır... Üzerinde TC anteti bulunan resmî "vesikalarla" Türk kadınları resmen fahişe olarak çalıştırılıyor, makbuz veriliyor, KDV ve Gelir Vergisi alınıyor, bu paralar bütçeye katılıyor. Diyanet İşleri Başkanının, müftülerin, imamların maaşları bile bu bulaşık ve frengili paraların aktığı bütçe havuzundan ödeniyor.
Rüşvet, kokuşma, nepotizm (akraba ve yakın kayırma), ihalelere fesat karıştırma, alavere dalavere, saçı bitmedik yetimlerin haklarını yemek, haram haram haram, soygun, hortumlama, yağmacılık, israf israf israf... Korkunç bir kara, haram, kirli, necis servet birikimi (kimseye nereden buldun diye soramazsın...) Biz bütün bunlara alıştık, normal buluyoruz. Hatta bir takım filozof iktisatçılar "Efendim liberal kalkınma esnasında böyle pislikler olması tabiîdir..." gibi laflar ediyor.
Velhasıl bit, pire, tahtakurusu, kene, sivrisinek ve başka -insanlara ve toplumlara musallat olan ne kadar haşarat varsa- bünyemizi istila etmiş. Biz bunlarla haşır neşir olmuş vaziyetteyiz. Öylesine alışmışız ki bazen kaşınmak ihtiyacını bile duymuyoruz. Biz memnun, bitler pireler memnun...
Benim çocukluğumda mecazî manadaki bitler değil gerçek bitler, ülkeyi Kars'tan Edirne'ye, Sinop'tan Adana'ya kadar sarmıştı. İnsanların saçlarında yuvalanan bitlerin yumurtalarına sirke, o yumurtalardan çıkan yavrumsu şeylere yavşak (metamorfoz) denirdi. Her yerde çok sık taraklar vardı. Bitlenmiş çocukların saçları bu taraklarla taranır, kum taneleri gibi bit, sirke ve yavşak dökülürdü. Mide bulandırıcıdır ama onu da anlatayım. Bit yakalayanlar onları tırnakları arasında ezerlerdi. Buna "bit kırmak" denilirdi. Bit kanıyla kızarmış tırnaklar. Öğğğ!..
CHP iktidarı halkı çok sevdiği için büyük boy bit afişleri bastırmıştı. Bunlar başta okullar olmak üzere resmi dairelere, bazı kahvehanelere astırılmıştı. Hindi büyüklüğünde bir bit resmi... Onun yanında bitle ilgili faydalı korunma bilgileri...
Bitlerin ülkeyi istilası yüzünden tifüs (lekeli humma) hastalığı İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye'yi kasıp kavuruyordu. Sadece fakir ve ezilen tabaka değil seçkinler de zaman zaman tifüsten ölüyordu. Egzotik romanlar yazarı İskender Fahrettin Sertelli tifüsten ölmüştü. Rivayete göre tramvayda yolculuk yaparken bit kapmış, tifüse yakalanmış. O tarihlerde antibiyotik falan yok...
Çok şükür artık o eski bit, pire, tahtakurusu, kene bolluğu yoktur. Buna mukabil mecazî manada haşarat, bütün ülkeyi korkunç şekilde istila etmiştir. Pislik gırtlağa kadardır. Uyuşturucu, kaçakçılık rüşvet, bina zina, dehşetli kara para birikimi... Eskiden ülkenin büyük kısmında evlerde akarsu yoktu. Duvara asılı musluklu kaplar su ile doldurulur, onlar kullanılırdı, yahut ibrik, güğüm vesaire... Maşaallah şimdi evlere borular girdi, sular şarıl şarıl akıyor, doğalgazlar gürül gürül yanıyor... Sadece bunlar mı? Hanelere öyle aletler kondu ki basıyorsun düğmesine yahut zaplıyorsun bütün pislikler, bütün muzahfârat evin içine lağımlar gibi akıyor... Zap: Evli bir karı aşığıyla sevişiyor... Zap: Kumarbazlar lüks bir kumarhanede bakara oynuyor... Zap: Avret mahalleri açık avratlar baldır bacak dansı yapıyor... Dedikodu, gıybet, iftira, yalan dolan, fitne fesat, nifak şikak, dinsizlik, densizlik, donsuzluk, rezaletin her türlüsü...
Bizim Hacı Bey sofu geçiniyor, namazını kılmış sofraya oturmuş. Besmelesini çekiyor, yemeğe başlıyor. Karşıda televizyon açık, Hacı yemeğini yerken cihazdan evin içine sanki bir lağım akıyor. Umurunda bile değil. Alışmış, kanıksamış, İslâm'ın pislik olarak gördüğü şeylerle haşır neşir olmuş...

___________________________________________________________________

9 temmuz salı 2012 konya zaferde akşam üstü geziyorum 11 sularında karşıdan daha önce deşifre olan mitte bilgi toplayan beni gördü bende onu oooo napan ya sen kadir kardeşim nasılsın bende sağol seni sormalı dedim hoş beş işte ben hemen konuya girdim ustacım bu ülkede ( o kadar ayakta uyuyan varken ) diye konuşmaya başladım beni çalıştığın teşkilat niye muhatab alıyor sizin mitte bilgi toplayanlarla karşılaşıyoruz zaman zaman onlar benim konuşmamı duydumu sabahleyin milli gazete yazarı mehmet şevket eygi beyin köşesinde bu muhatab alma sayısı 6000 ni buldu bu işin sırrı ne ben bundan rahatsızlık duymuyorum ama bu kadar muhatab alınmakta biraz garibime gidiyor dedim işte bu bilgiler mehmet şevket eygi beyin köşesinin birinci başlığı ne ayakta uyuyanlar hani ben mitle karşılaşınca dedimya o kadar ayakta uyuyan varken benle niye uğraşırsınız ve yazarın birinci köşe yazısında çoğu konuşma bana ait gelelim ikinci konuşmama sizin aracılığınzla mehmet şevket eygi beye mesajımı iletin onu en çok sevenlerden biriyim ondan allah razı olsun onunla ( dosluğumuz ve kardeşliğimiz bakidir ) mehmet bey müslümanları uyardığı içinde teşekkür ederim selamımı iletiniz siz dedim bunu şunu için konuştum bazen böyle konuştummu sizin teşkilata beni mehmet şevket eygi bey muhatab alıyor dedimmi mehmet şevket eygiye bilgi gidiyor sabahleyin köşesinde kızıyor bağırıyor  işte o yüzden demek istediğim evet ben ikinci konuşmamda ne dedim mehmet şevket eygi beye mesajımı iletin dedim bu bilgiler aynen aktarılmış yazarın ikinci balığındaki ilk yazıya bakın muhterem kardeşim mesajınızı aldım diyor birde mite ben ne dedim (dosluğumuz bakidir) dedim ikinci başlığa bakın yani aşağıdaki linke tıkla gazete açılır oku ben mite diyorumki beni muhatab almayın diyorum sabahleyin gene köşesinde
 
 
 
Ayakta Uyuyanlar...
Memleketimizde ayakta uyuyan ne kadar çok insan var.
 
13:24 10 Temmuz 2012, Salı
Mehmet Şevket Eygi
Yatakta uyumak insanı dinlendirir, zindeleştirir ama ayakta uyumak çok kötü bir şeydir, kişiyi canlı cenaze (zombi) haline getirir.
Yürürken uyuyor, merdivenden çıkarken, inerken uyuyor, hep uyuyor.
Gözü açık ama uyuyor. Konuşurken, yer içerken uyuyor.
Uyutmuşlar onları.
Okulda uyutmuşlar, üniversitede uyutmuşlar.
En çok ayakta uyuyan Müslümanlara üzülüp acıyorum. Uyanık gibi görünerek uyuyanlar, Müslümana yakışmayacak laflar ediyor, işler yapıyor.
Uyanık Müslüman bir delikten çıkan tarafından iki kere sokulmaz. Ayakta uyuyanlar bin kere sokuluyor, yine ibret ve tedbir almıyor.
Uyanık Müslüman firasetlidir, ayakta uyuyanda firaset ne gezer.
Uyurgezerlere ne öğüt versen etkisi olmaz. Birleşin deseniz birleşmezler. İbadet edin namaz kılın deseler kılmazlar.
Bin ayakta uyuyanın, on uyanık kadar kıymeti olmaz.
Uyuyanlara en basit ve temel gerçekleri kabul ettiremezsiniz. Bildiklerini okurlar. Nuh derler Peygamber demezler. Yirmi dört saat, kah yatakta, kah ayakta uyuyanların en derin uykusu seher vakitlerindedir. Üzerlerine bir ağırlık basar bir ağırlık basar ki, namaz vakti onları uyandırabiline aşk olsun.
Ayakta uyuyan biri şeyhinin gavs olduğunu söylemişti bana. Peki öteki bin kadar gavs ne olacak dediğimde pek kızmıştı.
Şeriata göre haram olan şeyler yapan, lüks ve israf sergileyen, 60 bin liralık bir otomobil ihtiyacını pekala görebilecekken, 200 bin liralık pahalı bir otoya binen uyurgezere "İsraf etme" demiştim. Bana şöyle bağırmıştı: Zekatımı verdikten sonra istediğimi yaparım, karışma!
Ayakta uyuyanlardan biri rüşvet alıyordu. Haram gelir elde etmek senin için iyi olmaz dedim. Benim fetvam var, kötü düzenlerde kötü işler yapılır, rüşvet alınır demişti. Fetvayı kimden almış? Şeytan'dan mı?
Uyuyanlardan biri, gayr-i Müslimlerin de ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğuna inanıyordu. Bunun küfür olduğunu ayetlerle hadîslerle izah edildi kendisine iki saat. En sonunda, "Sen ne desen ben yine öyle inanacağım" dedi, kesti attı.
Ayakta uyuyan namaz kılıyor, oğlu kılmıyor... Oğluna namazı emr et dedik. Baktı, düşündü, tekrar düşündü, suratını astı, bir şey söylemeden kalktı gitti. Oğlu yüksek mühendis olacakmış...
Hem uyuyor, hem yürüyormuş. Yolda giderken bir çukura düşmüş. Dümdüz yolda güpegündüz bu besbelli çukura düştüğünün sebebini anlamamış. Ayakta uyuyanlar çukurlara düşerler. Çünkü onlar görür gibidir ama görmezler.

* (İkinci yazı)

Dostluğumuz ve Kardeşliğimiz Bâqidir

Muhterem kardeşimiz... Mesajınızı aldım, teşekkür ederim... Bendeniz profesyonel gazeteci ve yazar değilim. İlgi çekmek, başıma okuyucu toplamak, reyting yapmak gibi endişelerim yoktur. Polemikten hoşlanmam. Şahısların, kurumların yağcılığını yapmam. Bana göre boş, faydasız, hattâ zararlı olan, gaflete düşürücü konuları işlemem. Kesinlikle ısmarlama yazı yazmam.
Âhir zamanda yaşadığımız için vakit çok hızlı akıyor, hadiseler birbirini sür'atle kovalıyor. Ömrü 24 saat olan güncel vak'alar beni pek ilgilendirmez. İsterim ki, bugün yazdığım yazı, bundan on, hattâ elli sene sonra okunmaya layık olsun, ilgi uyandırsın, faydalı ve ibretli olsun.
Kendime verdiğim bir misyon vardır. Pek nâçiz, pek mütevâzı da olsa dinime, milletime, vatanıma, insanlığa faydalı olmak isterim. Hizmet edebildiğimi iddia etmem. Az da olsa edebiliyorsam ne mutlu bana.
Doğru bildiğim bazı konuları sık sık tekrarlarım. Aynı meâldeki eski yazılarımı tekrar yayınlatmam. Her defasında yeniden yazarım. Önemli bir gerçeği, çok faydalı bir uyarıyı, yapıcı bir tenkidi bir kere yazmak asla yeterli olmaz. Gerçeklerin, uyarıların tekrar edilmesi gereklidir.
Türkiye Müslümanlarının durumlarının pek parlak olmadığını düşünüyorum. Onları uyarmak benim vazifemdir.
Yazılarımı beğenmeyenler, tekrarlardan usananlar, okuyucum olmaktan vaz geçerlerse hiç darılmam ve üzülmem.
İslam esas itibarıyla müjdelerden, uyarılardan, hayırlı bilgilerden, teşviklerden, öğütlerden ibarettir. Benim vazifem, bütün aczime ve yetersizliğime rağmen hayırlı ve faydalı (olduğunu düşündüğüm) yazılar kaleme almaktır. Siz muhterem kardeşimizin dinî bir cemaate mensup olduğunu biliyorum. Cemaatinizi, başındaki zatı, faaliyet ve hizmetlerinizi övmemi istiyor ve bekliyorsunuz. Bunu yapamam. Şu anda bu memlekette on kadar büyük, yüz kadar orta, bin kadar küçük islâmî cemaat vardır. Hizmet ve faaliyetleri hayırlı olan sadece bir cemaati övmem doğru olmaz. Ya hepsini öveceksin, yahut övgü işini bırakacaksın. Hepsini övmeye de imkan yok.
Hem, Allah rızası için ihlâsla hayırlı işler yapanların övgüye mövgüye ihtiyacı yoktur.
Sizinle hayli kadim dostluğumuz, kardeşliğimiz ve muarefemiz bulunmaktadır. Bu dostluk cemaat ve tarikat dostluğu değil, iman ve İslam kardeşliğine dayalı bir dostluktur. Yazılarımı okusanız okumasanız, beğenseniz beğenmeseniz devam eder.
Cenab-ı Hak cümlemizi dinî, itikadî, ahlakî konularda ayak kaymasından, Şeriat-i Ahmediyye sınırlarının dışına çıkmaktan muhafaza buyursun; Kur'an, Sünnet, icmâ, Sevad-ı Azam ve cumhur-i ulema dairesinde ve cadde-i kübrasında sâbit-kadem olmayı ve hüsn-i hâtime nasip buyursun.
Selam ve hürmetlerimle.

diğer olaylarda aşağıdaki vepte 
http://konyali-kadir.tr.gg/


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol